İsterseniz bu gün bir beş dakika zaman ayıralım tüm uğraşlardan kendimizi sıyıralım gözlerimizi kapatıp şu soruları soralım.
1 – Devlette devamlılık nasıl olur?
2 – Ülkemizde seçimle gelen yönetimler adil bir yönetim gösteriyor mu?
3 - Seçimle gelen yöneticililer bir baskı unsuru mudur?
Belki bir çok soruyu ekleyebiliriz ama bu üç soruya bile vereceğimiz cevaplar bizim ülke olarak ve toplum olarak neden refah içinde olmadığımızı net ortaya koyabilir.
Sadece şimdi değil tüm zamanlarda ve parti ayırımı olmadan tüm yönetimlerde yaşadığımız bir durum. Her dönemde böyle yönetiliyor bu ülke.
Yönetimlerin fazlaca değiştiği dönemlerde bunu sıkça ve açıkça görebiliyoruz.
Kim ki, seçimle yönetime geldikten sonra partizanlığı, siyaseten bakışı, adil, kayırmadan, ayrıştırmadan bir yönetim gösterir o zaman sanırım bu ülke kendine gelir.
DEVLETTE DEVAMLILIK TÜM KATMANLARIYLA OLUR.
Seçimle yönetime gelenlerin ilk beyanatları, “Devlette devamlılık vardır, aldığımız projelerin hepsini yapacağız.” Olur.
Çok güzel bir söz, sizce de öyle değil mi?
Fakat projeler tek başına bir şey ifade ediyor mu?
Bunu kendimize soruyor muyuz?
O projeleri düşünen bir beyin var, projeleri yapan bir hafıza var, emek veren bir güç var.
Siz projeleri tek başına aldığınız zaman hiçbir şey ifade etmez.
Devlette devamlılık projelerin devamı ve kadronun korunmasıyla olur.
Bu durum hiç değişmedi.
Her seçim sonrası yönetim değişikliğinde işçi, memur, müdür hep “Acabayla” yaşıyor.
Yönetim değiştiği zaman ciddi bir kadro değişikliğine gidiliyor.
Merkezi hükümette belediyelerde yeni seçilen yönetim o kurumu parti kurumu gibi görmeye başlıyor.
Yönetimin seçildiği partililer o kurumu partisinin bir malı, bir arpalığı gibi görmeye başlıyor.
Bu durum da bir zaman sonra kutuplaşmanın yolunu açıyor.
Evet sistem böyle yürüyor, şimdiye kadar böyle gelmiş ama böyle gitmemeli. Buna isterse dur diyecek birileri çıkabilirdi.
Geçmiş dönemlerde çıkan biri olmadı, pek olacağa da benzemiyor.
31 Mart seçimleri sonrası da böyle bir dönem yaşıyoruz. 31 Mart seçimleri sonrası büyük bir yönetim değişikliği yaşadı ülke.
Yanlış yapılan şeyleri top yekun değiştirme imkanı doğmuştu. Fakat görüyoruz ki çok da farklı bir şey olmayacak. Sadece yönetimlerin rengi ve kadrosu değişecek.
Seçilen yöneticilerin şu soruları kendisine sormasını istiyoruz.
1 – Kadro değişikliğine gittiği zaman bulunduğu ili, ilçeyi, beldeyi tanıyıp sorunları tespit edip çözüm üretene kadar zaman kaybı olmayacak mı?
2 - Kadro değişikliğine gittiği zaman, Devletin devamlılığı ilkesine göre kurumlar bir bütün olarak yürümesi gerekirken yapılan yanlışlıklarla kurumsal hafızalar küstürülecek mi?
3 - Mevcut kadroda her işçiye, memura ve müdüre önceki yönetimin adamı gözüyle mi bakılacak bu haksızlık olmayacak mı?
4 - Hizmetin hızla devam etmesi ve yeni yönetimin adaptasyonunun hızlandırılması için vizyonu olan faydalı olacak kişiler ne zaman görevden alınacağım diye tedirgin olduğu zaman, “Acabayla” yaşarken performans kaybı yaşamayacak mı?
5 - Gerçekten kiminle çalışılır, kim faydalı olur, kimle yola tereddütsüz devam edelim gibi konularda istişare yapılarak hızlıca bir adım atılması gerekmez mi?
6 - Lokomotifi sürükleyecek, hizmete riyasette devam edebilecek, değerlendirilmesi gereken memur ve müdürler faydalı olmaz mı?
7 - Devletine bağlı, tarafgirliği olmayan, adil ve projeleri olan bir kurumsal vizyonu olan kişiler talep etmekten haya ediyor olsa dahi hizmet için bu kişiler araştırılmayacak mı, bu kişiler görevden alındığı zaman haksızlık olmayacak mı?
8 - İli, ilçeyi, beldeyi tanıyan hafızalar, beyinler varken neden dışarıdan memur, müdür atanıyor?
Bu soruları çoğaltmak mümkün ama maalesef siyasi ve tarafkir davranıldığı sürece, önceki yönetimleri farklı bir ekol görüldüğü sürece bizim ülkemizde bunu hep yaşayacağız.
Bu yapıldığı sürece de başta sorduğumuz 2. ve 3. Soruların cevabı kendiliğinden verilmiş oluyor.
Yönetimler adil bir yönetim göstermemiş oluyor. Adalet ilkesinden uzaklaşan yönetimlerin de başarı oranı sadece kendilerini tatmin ettikleri kadardır. O koltuklar kendi mülkleri veya bulundukları siyasi partilerin mülkleri olmadığını unutuyorlar.
Yöneticiler adalet ilkesinden uzaklaşıp, tarafkir ve ben merkezli bir tavırla yol alınca kendiliğinden baskı unsuru oluyor. Özellikle önceki yönetim zamanında görev yapanlar baskıyı hissediyor, hep “Acabayla” yaşıyorlar.
Bu durum aynı zamanda haksızlığı ve israfı da beraberinde getiriyor.
İşçiyi atıyor haksızlık yapılıyor. Memuru ve müdürleri atamadığı için yeni gereksiz müdürlükler tahsis ediyor, müdürlükler ve müdürler türüyor. Her yeni müdürlük yeni külfet demek oluyor.
İşin aslı, devlette devamlılık aslıyla değil, top yekun adil olmaktan geçiyor, amasız, acabasız güven vermekten geçiyor.